ANA SAYFA » KIRK BİR KERE İSTANBUL » Kırk Bir Kere İstanbul'dan Seçmeler » Cevahir Bedesten
"KAPALI ÇARŞI İÇİNDE KAPALI RÜYA ÇARŞISI"
...
Bir gelenek daha vardı ki bu da Bedesten’in yüzünün her sabah duayla yıkanmasıydı. Kuyumcular Kapısı’nın arkasından “Buyurun duaya!” diye gürleyen ses, kapı kapı bütün dükkânları dolaşır, bir çırpıda muhafızlar dolabının önüne toplardı esnafı. Sultanın ve askerin selâmetine dua, gelmiş geçmiş esnafın ruhlarına rahmet niyaz edilirdi. Kubbenin altında birleşen onlarca “Âmin” sedası, hep birlikte havalanan kuşların kanat sesleri gibi Çarşı’nın içine yayılır, bereket dağıtırdı. Duadan sonra, “Tavcılık yapılmayacak, mal kapatılmayacak, kefilsiz mal alınıp satılmayacak!” tembihi aynı tazelikte bir kez daha tekrarlanırdı her sabah.
Esnaf, mücevherde aradığı kıymeti arardı duacıda. Kendi içlerinden, lâkin ilim ehli bir zat olmasına riayet ederlerdi. Duacıya hürmette kusur etmedikleri gibi birbirlerinin siftahını ve kazancını da gözetmeye ihtimam gösterirlerdi. Bunlar kefilli, beyanlı, öyle mutemed adamlardı ki bedestende olan dolaplar açık kalıp nice Mısır hazînesi, hesabını ancak Bârî bilir mücevherat, murassaat, meydanda yattığı halde asla vaz-ı yed etmezlerdi.
...
Metnin tamamı için: Kırk Bir Kere İstanbul, Şule Yayınları, 2013, sf. 25-31.
Posta tatarı denilince bıyıkları burulu, sakalları taralı; kolları yırtmaçlı cepkeni, geniş şalvarı ve parlak çizmeleriyle nazif esvaplı bir ulak canlanırdı zihinlerde. Yana yıkılan uzun kalpağı, üzerine sardığı çiçekli yemenisi, gümüş kakmalarla süslü eğer takımı ve kehribar ağızlığıyla, at sırtında çakı gibi duran, güçlü kuvvetli bir âdemdi.
Kitaplar kadar onları yazan, yazdırtan yahut buraya emanet edenlerin de müşterek korkusudur bunlar. Bu yüzden olacak, kitapların ilk sayfalarına “Ya Kebîkec!” yazardı eskiler. Kebîkec, kitap kurtlarının kendisinden korktukları bir melekti rivayete göre veya kitap kurtlarının şeyhi. İlk sayfada bu nidayı gören gören kurtlar, korkularından ve saygılarından yaklaşamazlardı kitaba.
Güneşi bile unutmuş toprak, gül vermeyi öğrenir onun elinde. Saçlarının telleri birbirine karışmış ağaçlar, kendilerine çeki düzen vermeyi… Gözleri de hayran bırakır tekke böylece, gönülleri olduğu kadar. Kapısından misafir eksik olmaz. Yemeğini yemeden, şerbetini içmeden kalkıp giden olmadığı gibi. Bu kapıya gelip de sadakasını almayan bir fakir yoktur. Bu kapıya gelip de duasını almayan bir tek fakir: Vezirler, paşalar, divan erbabı, esnaf, halk…
Loti, çok eski ağaçlardan mürekkep bir ormandan mermer beyazlığı ile çıkan mukaddes cami ve sonra muzlim renkler taşıyan ve içine mermer parçaları serpilmiş cesim mezarlıkları ile bir ölüm şehri olan hazin tepeler, diye tarif eder Eyüp sırtlarını.