Huzur, bir evin penceresiydi. O pencere açılmadığında havasızlıktan ölüyordu içerideki her şey.
Edebiyatla meşgul olan insanlar, malzemesi nokta, virgül olan metin ustaları gibi görülüyor. Alet edevatını kap da şu benim yazıyı bir düzeltiver, deniyor onlara sıkça. El atıyorlar atmasına amma çoğu zaman görüyorlar ki duvar çürük, çivi tutmuyor.
Metroda Suriyeli küçük bir kız, elinde kâğıt bardakla aramızdan geçti. İstasyona gelince yanındaki çocuk ona seslendi: سعيدة
İplik almaya her gidişinde beni de götürürdü annem. Renk seçimime karışmaz, sadece tezgâhın üzerindeki küçük kutudan alabileceğimi söylerdi. O küçük kutu, benim gittiğim iplikçi dükkânıydı ve o dükkânın tek müşterisi bendim. Sarısından moruna, yeşilinden pembesine…