Çantasını kaptırmamak için yerlerde sürüklenen ama başaramayan bir teyze gibi ağrıyan omuzlarını ve ruhunu sıvazlıyor bu akşam. Yedi buçuk saatini çalan korsan kılıklı trafiğin, gece olunca horlaya horlaya uyuduğunu düşünmek ve her geçen gün daha acımasız bir planla sokaklara çıkıp kurbanlarını damla damla tüketeceğini bilmek ıstırabını arttırıyor. İstanbul'un canı daha çok yanıyor bu akşam. Başını bit basmış, felçli bir hasta gibi hissediyor kendini, kaşınmaktan bile aciz.
Metroda Suriyeli küçük bir kız, elinde kâğıt bardakla aramızdan geçti. İstasyona gelince yanındaki çocuk ona seslendi: سعيدة
İplik almaya her gidişinde beni de götürürdü annem. Renk seçimime karışmaz, sadece tezgâhın üzerindeki küçük kutudan alabileceğimi söylerdi. O küçük kutu, benim gittiğim iplikçi dükkânıydı ve o dükkânın tek müşterisi bendim. Sarısından moruna, yeşilinden pembesine…