Rahşan Tekşen

ANA SAYFA  »  KİTAPLIĞIM  »  EDEBİYAT AİLEM   »  Betül Barış Baig

Betül Barış Baig

Betül Barış Baig
Betül Barış Baig

PARMAK İZİ

  Bedenimde bir nişan gibi taşıdığım kusurum sevgili babamdan yadigâr. Bedenimdeki bu eksiklikle çalışabileceğim pek fazla iş yok. Zaten bu yaşıma kadar yapabileceğim iki mesleği ustalıkla icra ettim. Bu üçüncü ve öyle sanıyorum ki son işim olacak.

  Bahçenin en yaşlı çalışanı benim. Aldığım maaşı kıskananlar çok ama benden başka hiç kimse bu mesleği yapamaz. Keşke bizim de parmak izimiz olmasaydı senin gibi rahatça para kazansaydık diyorlar. Para için bedenlerinin kusurlu olmasını dileyecek kadar ahmaklaşmış insanlar. Tabii bu yaşıma kadar yaptığım işlerden haberleri yok. Şimdiki mesleğime gelecek olursak. Ben bir Kelebek Tutucusu’yum. Aklınıza hemen doğadaki kelebekleri filelerle yakalayan adamlar geldi, değil mi? Evet, Kelebek Bahçesi´nde bu işi yapanlar da var ama ben onlardan değilim. Benim mesleğim daha özel.

  Atlas Güvesi, Baykuş Kelebeği, Yırtık Pırtık, Orman Bakır Kelebeği, Karagöz, Tavus Kelebeği, Sarı Azamet, Kırlangıç Kuyruk, bahçemizdeki kelebek türlerinden birkaçı. Hepsinin birbirinden farklı özellikleri var.

  Mesela Apollo kelebeği, öyle iri kanatlara sahip ki uçarken görseniz kuş sanırsınız. Bu sebeple koleksiyoncuların gözdesi. Aslında doğadaki kelebekleri toplamak yasak. Yani bahçemize dışarıdan gelen kelebekler illegal yakalanıyor.

  Bahçe, yaz kış açık. Ortam sıcaklığı kelebekler için ayarlanmış. Her kelebeğin kendine göre tercih ettiği besinler var. Bazıları çiçek nektarı, bazıları meyve, bazıları ise hayvan gübresi yemekten keyif alıyor. Tıpkı fillerinki gibi uzunca hortumları var. Yemeklerinin tadına önce ayaklarıyla bakıp ardından çenelerinin altında sarmal hâlde duran hortumlarını bir pipet gibi yiyeceğe daldırıp afiyetle yiyorlar.

  Diğer taraftan doğadaki kelebekler, arı kuşu, yarasa gibi pek çok türün besin kaynaklarından biri. Burası tamamen korunaklı bir alan olduğu için bahçemizin kelebekleri nesillerdir besin zincirinin bir parçası olduklarından habersiz, o çiçekten bu çiçeğe konarak yaşıyor ve ecelleriyle ölüyorlar. Bazı zamanlar bir grup kelebeğin popülasyonu artış gösterebiliyor. Mesela Sarı Bantlı Kadife, Uçurtma Kelebeği ve Hükümdar Kelebeği bir yıla kadar yaşayabiliyor. Eğer zamanında müdahale edilmezse etrafta renk renk uçuşan kelebekler yerine, tek tip kelebekler bahçeyi istila edebilir.

  İşte! İşte! Tam da bu esnada ben devreye giriyorum. Bahçemiz, hayvan haklarına sıkı sıkıya bağlı; bu nedenle, popülasyonu artan kelebekleri öldürmekten çekiniyor. Özel nüfus araştırma ekibimiz, bir türün pupa ve tırtıllarının normalin üstünde olduğunu tespit edince o türün yetişkin bireyleri toplanıp ameliyat ediliyor. Ben kelebeklerin kanatlarından tutuyorum, veteriner hekimimiz de kelebekleri teker teker kısırlaştırıyor. Kelebek kanatları mikroskobik pulların kiremit gibi dizilmesiyle oluşuyor. O kadar hassaslar ki küçük bir temas, anında döküp hasar veriyor kanatlara.

  Parmaklarımda iz olmadığı için pürüzsüz dokunuşlarla mikroskobik pullara hiç zarar vermeden tutabiliyorum. Bu işlemi ayda dört ya da beş defa yapmamız yeterli oluyor. Yani aylık tam maaş almama rağmen yıl boyunca iki ay kadar ya çalışıyorum ya çalışmıyorum.

  Tabii hayatım boyunca hep bu derece kolay işler yapmadım. Benim durumumda olan biri, hangi üniversiteyi okumuş olursa olsun elindeki kusur, bütün meziyetlerinin önüne geçer.

  Sevgili babamın da benim gibi parmak izi yoktu ama o bir bankacıydı. Tabii o zamanlar parmak izi, kimlik gibi zorunlu hâle gelmemişti. Üniversiteye parmak izim olmadığı için gidemedim ben. Sonra mahallede küçük bir manav işletmeye başladık. Yeni bir kanunla hâlden alınan sebze meyveler için kartlı ödeme yerine parmak iziyle ödeme şartı getirildi. O sıralarda babam çoktan emekli olmuş, dünyadan elini ayağını çekip ibadetlerine yönelmişti.

  Bir bayram namazı sonrası ardında hiçbir iz bırakmadan yüz dört yaşında, maaşıyla birlikte dünyadan göçüp gitti babacığım. Ben de mecburen parmak izsiz yapabileceğim işler aramaya başladım. Ünlü bir mafya babası beni işe aldı. Onun hesabına birçok temizlik yaptım. Çok para kazandım. Allah affetsin. Bir zaman sonra bu işin bir meslek olamayacağını idrak edip ayrıldım. Ardımda iz bırakmadığım için beni bulamadılar.

  Yapabileceğim başka bir iş yoktu; üstelik hiç birikim de yapmamıştım. Aç kaldım. Çöplüklere düştüm. Çünkü o sıralarda evlerin tapusu da parmak izlerine kaydedilmeye başlamıştı.

    Birkaç ay süründükten sonra mahalleden arkadaşım, benim için çok özel bir iş bulduğunun müjdesini verdi bana. Ülkenin zenginler listesinde sekizinci sırada olan Lebriz Zadegân, yaptığı sofra sunumlarında çalışacak parmak izsiz birini arıyordu. Kadının hijyen takıntısı vardı. İnsanlardan ve onların bıraktığı izlerden ölesiye tiksiniyordu. Tüm dünyada popüler olan masa sunumlarına abartısız farklılıklar getirmişti Lebriz Zadegân. Masadaki çatal, bıçak, kaşık, çiçek, şamdan dâhil her şey camdan üretilmişti. Zadegân, sunumlarında bir çift elin yemek yiyormuş gibi görünmesini istiyordu ama aynı zamanda parmaklar çatala, bardağa dokunduktan sonra iz bırakmamalıydı. Eldivenli eller doğal görüntü veremeyeceği için kaçak yollara başvurup hayalet el aramalarına başladı. Dünyanın değişik noktalarında benimle aynı engeli paylaşan birkaç yüz kişi olduğu söyleniyor ama sanıyorum ülkede ben tekim. Nitekim bu işi almam kolay oldu. Uzun bir süre bu mesleği yaptım. Kamera, göğsüm ve göbeğim arasına odaklanarak kayıt alıyordu. Kafamın hemen yanına sabitlenmiş, ağzımın doğrultusunda küçük bir lavabo vardı. Ben bardağı elime alıp kameranın açısından çıktığımda bardaktaki sıvıyı birkaç yudum gelecek ölçüde lavaboya döküyordum. Cam çatalın ucuna doladığım spagettiyi, çorbakâsesine daldırdığım kaşığı hep ağzımın yanına monte edilen lavaboya döküyordum.

  Kadın yaptığım işten oldukça memnundu. Cam yemek takımıyla sunum videoları hazırlıyordu ama çekimin sonunda ne bardakta ne kaşıkta hiçbir zaman parmak izi kalmıyordu. Bir gün yine iş için camdan masaya oturdum. Menüde mantar çorbası, etli yaprak sarma, focaccia ekmeği ve böğürtlen şurubu vardı. Her zaman olduğu gibi jülyen kesilmiş mantarların isabet ettiği çorba dolu kaşığın tamamını, yine mor renkle cümbüş eden kadehi sanki içmişim gibi yeteri kadar döktüm lavaboya. Ekşi asma yaprağının kokusu ete karışmış diğer bütün yiyeceklerin kokusunu bastırıyordu. Hiç acele etmeden sarmayı cam çatalın ucuna geçirdim. Çatal kameranın açısından çıkınca yapmam gerekenin tam aksini yaptım. İştahla ağzıma soktum sarmayı. Zadegân var gücüyle bağırmaya başlayınca bu işten olacağımı anlayıp sarmadan bir daha bir daha yedim.

  Bu defa akıllanmış, kazancımın büyük bir kısmını biriktirmiştim. Epey bir zaman tanıdıklar vasıtasıyla elimdeki nakit parayla yaşadım. Benim dışımda hâlâ kâğıt banknot kullanan birkaç kişi daha var. Ama onlar nostaljiyi yaşatmak için gittikleri ortamlarda masanın üzerine ceplerindeki ıvır zıvırla birlikte bir tomar da para koyuyorlar. Çok şükür bu tipler hiç bitmiyor. Yoksa parmak izsiz alışveriş mümkün değil. Ben de onlardanmışım gibi davranarak paramı harcayabiliyorum.

  Kelebek bahçesi ve buradaki işim bana huzur veriyor ama bu günlerde biraz rahatım kaçtı. Bazı hayvan severler eylemler yapıyor. Demeçlerinde, kelebeklerin kısırlaştırılmasına karşı olduklarını ve popülasyonu artan kelebeklerin doğal yaşama salınması gerektiğini vurguluyorlar. Yaşım henüz babamın öldüğü yaşa ulaşmadı. Az biraz birikimim var. Uzun yıllardır bu dev cam kafesin içinde yaşıyorum. Tek umudum kelebeklerle yatıp kalkmaktan ömrümün zamanla onlara benzeme olasılığı.

Panayır Akşamı, Betül Barış Baig,  Şule Yayınları, 2022, sf. 99-104.

EDEBİYAT AİLEM KATEGORİSİNDEN...

uzatilmis-bir-yas-84551

Şafak Çelik

Uzaklaşan çocukluğum ve tabii Özlem için…   hüzünlü bir not kalmış ardında “bulutu severdi. beyaz kuş lekesi olmayan”

DETAY...

sumeyra-ikiz-96677

Sümeyra İkiz

   Sahaf dükkânına her gün pek çok insan gelirdi. Ama o gün, kapısının önündeki dut ağacından içeriye giren küçücük bir tırtıldı.     Sabah rüzgârıyla yalpalayan ağacın tüylü yapraklarından birinin kenarını ısırmak üzereyken yere düşmüş, yumuşacık gövdesi toza, toprağa bulanmıştı. Ters düştüğü yerde başıyla ayaklarını birleştirip tortop olmuş, bir süre hareketsiz kalmış, sonra tutunamadığı ağaca yüz vermek istemezmiş gibi yan dönüp açıla kapana pürtüklü kaldırımda ilerlemişti.

DETAY...

f-hande-topbas-12736

F. Hande Topbaş

Pervanenin gölgesi düştü antik şehre, Zeus’un tüyleri ürperdi. Kuş bakışı seyrettim Bergama’yı. Tiyatro sessiz, basamaklar boş, rüzgâr kendi yazdığı oyunu sergiliyor. Genç kızın saçları yüzünü okşuyor tutkulu bir sevgili gibi, fotoğrafçının hasır şapkası uçuyor yamacın altındaki baraja doğru. Çocukların şekerini yalıyor rüzgar.

DETAY...

c-zeynep-kaplantas-32568

C. Zeynep Kaplantaş

Bir sabah uyandığında Emily kocasını yanında bulamadı. Banyodan sifon sesi bekledi, ııh. Salondaki televizyondan gelecek gürültüye kulak kabarttı, hayır. Odalardan birinde miydi yoksa? Yatağında gerinip esnedi. “Kalkıp çayı koyayım,” Üç sokak aşağıda oturuyordu annesi, ona uğramıştı belki de. Porselen bardağını aldı raftan. Hım, tereyağının tadı nefis! Bir dilim kızarmış ekmek daha? Üstüne sıcak çaydanlığı koyduğu için gazetedeki haberi görmedi.

DETAY...

2024. Copyright © Rahşan Tekşen.

Avinga | XML