ANA SAYFA » KİTAPLIĞIM » EDEBİYAT AİLEM » Filiz Geç
KUTSAL GECEDE KAÇIŞ
boynuma dolanan şeffaf bir eşarpla kaçtım
yol boyu iz bırakmadan
her adımda düştü ellerim
kim tanır beni bu yorgunlukla
karanlık bana göre değil
yıldızlar göç ediyor beklemeden sabahı
oturdum karşısına baharlar tazeledim
laleleri incitmeden dökmeden yaprakları
masmavi göklerden incecik yağmur gibi
bitmeyen yolculuklar halinde
telaşlı yalnız ve korkuyla
kimse bölüştürmüyor fısıltıları
herkes gördüğüne yabancı
iç sıkıntısı kokan tenlerinde
siyah mavi kör bir baykuş
kaçsam alışılmadık bir biçimde
dokunmadan babaların saçlarına
ürkek masum ve dualı
uzayan geceye kızıyorum
gece uzun kızıyorum
illa ateş mi olmalı yürümek için
geceyi terk etmek için ateş
ebedi bir kıvılcım suskunluğunda gözlerimiz
alışılmadık bir deniz köpükten elmaslar
kim çıkarabilir beni sevgilinin bahçesinden
bir plağa dokunmayalı çok oldu
bozar mıyım ahengi saçlarında gezerken rüzgâr
her göğe bakanı uçacak sanmayın
simit susamları kuşların kanadında
kim uçurabilir beni bu yorgunlukla
Filiz Geç, Alışılmadık Deniz, Şule Yayınları, 2018
kollarım böyle bir şey söylemek üzere havada ordular gittiler kapılarının altında dinlenen adamlarla birlikte söylenmemişti önceden bu gördüğün kıştır yorabilir bu gördüğün kamaştırır gözlerini söylenmemişti veremedim bir isim, çatıda bekleyen yağmur ha düştü ha düşecek ya da dağılacak sis fazla yer kaplıyor kolluyorum kendimi uykuyla uyanıklık arası evleri sayıyorum düşmemek için göğe
Bizler annemi sustuğunda duymaya başladık. Hani nasıl sürekli akan bir çeşmenin sesine alışıp işitmez olursunuz da aniden kesildiğinde fark edersiniz ya işte öyle. Konuşmaktan vazgeçmişti artık. Belki anlattıklarının dinlenmediğini, belki kimsenin kendisine ayıracak vakti olmadığını, belki de söyleyeceği yeni bir şey olmamasından bu yana susuyor. Uzun zamandır çok konuşmasından şikâyet eden bizler şimdi onun ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyoruz.
Her mektup özeldir. Ama “ne özel” mektuplardı seninkiler. Geçmiş zaman kalıbıyla konuştuğuma bakma, okuyorum bu ara sık sık, hâlâ öyleler. Yazıldıkları günlere geri götürmede, anı diriltmede üzerlerine yok. Merak ettiğim, bana artık niye yazmadığın. Dur söyleme, ben bulayım…
Bahçemizde bir elma ağacı var. Meyveleri pazardakiler gibi kırmızı ve büyük değil. Küçük, yeşil ve biraz ekşiler. Isırdıkça tatlı tatlı kokuyorlar. Bu ağaç benim yazlığım. Kış biter bitmez serçe gibi dallarına konuyorum. Yaprakları beni herkesten saklıyor. Bir de babam gölgesine salıncak kurdu mu, değmeyin keyfime!