Rahşan Tekşen

ANA SAYFA  »  RÖPORTAJLAR   »  Prof. Dr. İsmail Kara

Prof. Dr. İsmail Kara

Prof. Dr. İsmail Kara
Prof. Dr. İsmail Kara

Prof. Dr. İsmail Kara
Prof. Dr. İsmail Kara

Prof. Dr. İsmail Kara

Karabatak-57
Karabatak-57

Karabatak-57

Cumhuriyet dönemi ve ideolojisi çokları gibi sizin hayatınızı da ciddi anlamda etkiledi. Fakat yazılarınızda ve söylemlerinizde hiçbir zaman mağdur edebiyatı yapmadınız, şikâyet edip durmadınız. Bilakis bunu faydaya, fırsata dönüştürmeye çalıştınız. Bunu nasıl başardınız, bunun bir bedeli oldu mu?

Bunu da muhtemelen önce babamdan farkında olarak olmayarak öğrendim. O, şartlardan hiç şikâyet etmez, ne olup bittiğini çok iyi müşahede etmesine rağmen işine yoğunlaşırdı. Kötü durumun sebeplerini iyi gözlemlediği dışarıda değil içerde, içinde arardı. Sorumlu başkası değil kendisiydi. Vazifeyi yapmanın ve ahlâklı olmanın, maneviyatın başkalarını, dış dünyayı değiştireceğine inanırdı. Yine çocuk yaşta Nurettin Topçu hocayı tanıyınca ve giderek eserlerini anlamaya başlayınca ahlâk ve mesuliyet konusunda iç-dış meselesini sanki biraz daha fark ettim diyeceğim.

Ben mizaç olarak babamdan hayli farklı biriyim aslında; muhalif damarım kuvvetlidir, gidişe müdahale etmek ve ses yükseltmek isterim, araziye uymam, olana razı olmam, birinin benim adıma da konuşmasına evet demem… Mağdur edebiyatına tenezzül etmediğim doğrudur, aksine ben “ne yapmak istedin de yapamadın” dedim kendime. Belki de bunu yoklamak için zor ve netameli konulara el attım, tenkitlerimi dışarıdan ziyade içeriye yönelttim. Yanımdaki yakınımdaki insanların, hocalarımın, arkadaşlarımın dudak bükerek geçtiği, bilmeden atladığı şeylere yahut eski tabirle kaziye-i muhkeme gibi tekrarladıkları hükümlere, Türkiye ve İslâm dünyası değerlendirmelerine tekrar bakmayı denedim.

Bunun bir bedeli oldu mu, diyorsunuz. Olmuştur, olsun. En yakın arkadaşlarımdan bile niçin sürüye, aktüel gidişe katılmadığım istikametinde tenkitler aldığım oldu, mesafeler, uzaklaşmalar gördüm. Bunlardan çok etkilenmedim diyeceğim çünkü bunlar muhtemel gördüğüm, bildiğim şeylerdi. Çocuk yaşta Nurettin hocadan bir soru üzerine biraz latifeli olarak söylediği “Mevlâna’sını anlamayan bir millet bizi anlamamış çok mu?” sözünü duymuştum.

Yaptıklarımda eksikler gedikler vardır ama bu esas itibariyle başkaları dolayısıyla değildir. Kötü durumun sebebini sadece ve öncelikle dışarıda aramak ahlâkî bir davranış da değildir. Belki talihimin yaver gitmesindendir bilmiyorum, yapmaya yöneldiklerimden dolayı kimse açıkça karşıma dikilmedi, doğrudan bir engelle karşılaşmadım. İnsanız, şikâyet ederiz ama şikâyet pasif bir tutumdur, bunu bilmek ve anlamak lazım. Aslolan yapmaktır, eyleme geçmektir. Yapmanın, eylemin bizzat kendisi bir neticedir, başarıdır, ahlâkî bir davranıştır. Eylemin niyeti bile… “Varsın sende biriksin durgun suyun sayhası” demiş büyük şair… Ama memleketimin kurumlarının, çevrelerinin, gruplarının, çalıştığım, hizmet aldığım, hizmet verdiğim yerlerin, meslektaşlarımın yetersizliği, çapsızlığı, küçüklüğü, azla yetinmesi beni hep dilhun etmiştir. Türkiye’yi tanıma ve anlama kapasitelerinin düşüklüğü daha fazla olmak üzere… Bunu görürüm, hep gördüm, ömrüm oldukça da görmeyeceğime dair işaretler yok, uğraştığım işler bakımından kötüye gidiş iyiye gidişten daha fazla ama bunu esas alamayız.

 

(Röportajın tamamı için Karabatak Dergisi, 57. sayıya bakabilirsiniz.)

Bugünün Söyleşileri KATEGORİSİNDEN...

prof-dr-bilal-kemikli-874

Prof. Dr. Bilal Kemikli

“Ölmeyip İsa gök’e buldu yol/Ümmetinden olmak için idi ol” Süleyman Çelebi’nin Vesîletu’n-Necât’a bu beyitlerle başladığına değiniyorsunuz. İslam bize, yüzünü görmediğimiz bir Peygamberi sevmenin binlerce yolunu öğretti. Vesîletu’n-Necât, bu sevginin somutlaştırılmış nadide bir örneği olarak sünnet-i seniyyeyi bize nasıl anlatıyor? Evet, sevgi kulaktan başlar derler, bu doğrudur. Bize sevdiğimizi aşkla, muhabbetle anlatanlar, onu daha çok sevmemize vesile oldular. Bu bakımdan Vesîletü’n-Necât’ın toplumumuzda inşa ettiği sevgi, başlı başına bir konudur.

DETAY...

mustafa-ozcelik-877

Şair ve Yazar Mustafa Özçelik

Sizin edebiyat sacayağınızın her bir köşesinde üç büyük isim var: Yunus Emre, Mehmet Akif ve Nasreddin Hoca. Eserlerinizi bu üç büyük zatın manevî ateşinde pişirmişsiniz. Bugünkü müktesebatınızın, müfekkirenizin oluşmasında katkısı olan bu manevî tadı bize anlatmak ister misiniz? Evet, bu üç isim benim kahramanlarım, hocalarım, kutup yıldızlarım... Bunlara bir de Battal Gazi’yi ekleyelim. Şahsiyetimi, düşünce yapımı, hayata bakışımı büyük ölçüde onlar inşa ettiler. Yunus Emre bu topraklarda Hak ve halk sevgisinin, Nasreddin Hoca latifenin, nüktenin, Battal Gazi ise kahramanlığın sembol şahsiyetleridir. Mehmet Akif ise kendi döneminde onların sentezi diyebileceğim bir özelliğe sahiptir.

DETAY...

feriduddin-aydin-25670

Feridüddin Aydın

Türkiye’de 1980’li yıllara döndüğümüzde İslamcı kesimin bir tercüme atağında bulunduğunu görüyoruz. O dönemin tercümelerini ve mezkûr girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sorunuza cevap verebilmem için konunun özüne girmeden önce bir açıklama yapmam gerekiyor. Çünkü günümüz Türkiye’sinde korkunç bir din ve düşünce anarşisi yaşanmaktadır. Hemen hiç kimse İslam ile Müslümanlık arasındaki uçurumun farkında değil. Milyonlarca insan, mü’min olmak ile dindar olmak arasındaki farkı da bilmiyor.

DETAY...

prof-dr-nurhan-atasoy-76486

Prof. Dr. Nurhan Atasoy

Herhangi bir insanın işini sevmesini aşkın bir şey öğrendik sizin hakkınızda. Fotoğraf makinesi almak için babanızdan kalan evi satmışsınız, doğru mu bu? Evet, sattım doğru. Bir daire sattım, o zaman Bostancı’da idik. Üniversite kütüphanesinde Abdülhamid albümleri vardır. Dokuz yüz albüm var orada. Otuz beş bin, otuz altı bine yakın fotoğraf var o albümlerin içinde.

DETAY...

2025. Copyright © Rahşan Tekşen.

Avinga | XML