ANA SAYFA » KİTAPLIĞIM » EDEBİYAT AİLEM » Demet Şahin
XX
Bahçemizde bir elma ağacı var. Meyveleri pazardakiler gibi kırmızı ve büyük değil. Küçük, yeşil ve biraz ekşiler. Isırdıkça tatlı tatlı kokuyorlar. Bu ağaç benim yazlığım. Kış biter bitmez serçe gibi dallarına konuyorum. Yaprakları beni herkesten saklıyor. Bir de babam gölgesine salıncak kurdu mu, değmeyin keyfime!
Ağacıma çıkınca bir meyve tabağına düşüyorum sanki. Gözüm elmalardan başkasını görmüyor. Kırmızı ve büyük olmayabilirler. Ama bayılıyorum onlara. İkincisi, üçüncüsü, yedincisi derken bir bakıyorum karnım kocaman olmuş. Ne yapayım. Elma kurduymuşum ben. Herkes öyle söylüyor. Acıktıkça koparıp yiyorum. O kadar çoklar ki. İnsanın bir elma ağacı olsun, yeter. Bazen onları toplayıp arkadaşlarıma dağıtıyorum. Sabah bir bakıyorum, yenileri çıkmış! Şaşıp kalıyorum. Ne sürprizli ağaç! Hediyeleri hiç bitmiyor. Öyle yeşil ki ona baktıkça kışı unutuyorum.
Ama bir gün ilk yaprak sararıyor. Sonra diğeri… Ağacım artık elmalarını büyütemez oluyor. Yine de o üzülmesin diye bu acı meyveleri topluyorum. “Oh!” diyorum, Kardeş Bey bunlara bayılacak. Beni sessizce dinliyor. Ağzıma bir tane atıp “Hımm ne güzelmiş!” diyorum. Bu sefer; esen rüzgârla nazlı nazlı sallanıyor. Biraz sonra küçücük yeşil elmalarını utanarak uzatıyor bana. Hemen alıp ceplerime koyuyorum. Bir o dala atlıyorum bir bu dala. Elimdeki elmayı ardı ardına ısırıyorum. Çok ekşiler. Ama dostum bunu asla anlamamalı. Yoksa üzülür. Gözlerimi kapatıp kafamı zevkle iki yana sallıyorum. Bir ısırık daha. Görebildiğim bütün acı elmaları toplayıp eve gidiyorum. Ağacım mutlu mutlu arkamdan hışırdıyor. Afiyet olsun diyor bana.
Yaprakların hepsi dökülünce ayrılık vaktinin geldiğini anlıyoruz. Annem konserve kavanozlarının kapaklarını sıkıca kapatıp raflara diziyor. Babamın filesinde artık portakallar var. Kardeş Bey yün yeleğinin içine zar zor sığmış. Benimse sırtımda çantam. Okula gidip geliyorum. Ödevler sıkıcı. Bunaldıkça camdan bakıyorum. Ağacım orada. Bahçede kocaman bir çalı süpürgesi gibi duruyor. Ne meyvesi var ne yaprağı. Gövdesinde hızlı hızlı gezinen karıncalar onu bırakıp gitmiş. Bazen dallarına kargalar konuyor. Biraz gaklayıp uçuyorlar. Yaza kadar sabretmemiz lazım. Yine de ağacımın yalnızlığı gücüme gidiyor. Arada gidip onunla konuşuyorum. “Güzel ağacım, tatlı ağacım elmalarını nereye sakladın?” diyorum gülerek. Ama bana cevap vermiyor. Bir daha soruyorum. “Peki bembeyaz çiçeklerini?” Susmaya devam ediyor. “ Peki ağacım”, diyorum “yemyeşil yapraklarını?” Bir şey söylemiyor. Ağlıyormuş gibi geliyor bana. Ne yapmalı diye düşünürken aniden hatırlıyorum! Peygamberin üzgün bir hurma kütüğüne sarılışını. Hemen ağacımı kucaklıyorum. Sımsıkı sarılıyorum ona. Ağacım ve ben. Böyle ne kadar mutluyuz! İçimden Peygambere selam yolluyorum. Bana ağaçları nasıl teselli edeceğimi öğrettiği için. Milyonlarca kez. Milyonlarca kez selam yolluyorum.
Demet Şahin, Siyah Yıldız, 2020, Şule Yayınları.
Yedi Tepeli Babil'de, İsa'nın doğumundan beş yüz otuz iki yıl sonra, bir zemherir öğleden sonrasıydı. Sokakta oynayan çocukların, pencere önünde nakış işleyen kızların, tacını henüz takmış imparatorların gözünden yaş geliyordu. Fakat bunların ne mutluluk ne de kederle ilgisi vardı. Yüzüstü yatarak aşağıda olan biteni kayıtsızca seyrediyormuş gibi salınan bulutların, herkese fazla gelen tuhaf ışığıyla ilgiliydi bu.
Pervanenin gölgesi düştü antik şehre, Zeus’un tüyleri ürperdi. Kuş bakışı seyrettim Bergama’yı. Tiyatro sessiz, basamaklar boş, rüzgâr kendi yazdığı oyunu sergiliyor. Genç kızın saçları yüzünü okşuyor tutkulu bir sevgili gibi, fotoğrafçının hasır şapkası uçuyor yamacın altındaki baraja doğru. Çocukların şekerini yalıyor rüzgar.
Tek bir nefestir görünür kılan rüzgârın şeklini Beni hazırla Rüzgâr çağırdıkça koyulaşan Toz ve dumanıyla şehirlerin anası Felaketi bir kavmin sekiz gece Azalıyor mahlukatın eşrefi Dönüp bakmadılar mı? Derken onları o yerden
Bizler annemi sustuğunda duymaya başladık. Hani nasıl sürekli akan bir çeşmenin sesine alışıp işitmez olursunuz da aniden kesildiğinde fark edersiniz ya işte öyle. Konuşmaktan vazgeçmişti artık. Belki anlattıklarının dinlenmediğini, belki kimsenin kendisine ayıracak vakti olmadığını, belki de söyleyeceği yeni bir şey olmamasından bu yana susuyor. Uzun zamandır çok konuşmasından şikâyet eden bizler şimdi onun ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyoruz.