ANA SAYFA » KIRK BİR KERE İSTANBUL » Kırk Bir Kere İstanbul'dan Seçmeler » Büyük Valide Han
HAN-ı KEBİR
...
İsminden de anlaşılacağı gibi Valide Han’ın sadece büyüklüğüne bakarak bile yaşı tahmin edilebilir. Zira on yedinci asra gelinceye kadar hanlar ya tek avluludur ya da çift avlulu; ya tek katlıdır ya da çift katlı. Büyük Valide Han, kendi asrında üçüncü avlusu yapılan ilk handır ki on yedinci asır, han inşasının zirveye ulaştığı, on sekizinci asır da kemale erdiği dönemdir.
Çoğu hanın kapısı doğrudan doğruya avluya açılmaz. Büyük Valide Han’ın birinci avlusuna adım atmadan önce taş kemerli, tonozlu bir geçitten geçildiği gibi… Bu tonoz, dışarıdan gelen gürültüyü insanın kulaklarından yavaş yavaş silen, ne ile karşılaşacağına dair ister istemez içinde tecessüs uyandıran loş bir aralıktır. Sonunda küçük, üçgen bir avlu ortaya çıkar. El içi kadar bu avlunun etrafını saran dükkânların bittiği yerde ise ikinci avluya açılan bir tonoz daha bekler.
İnsana, çok eski bir handa olduğu hissini veren ilk manzara, bu tonozun iki yanında bulunan ve üst kata çıkan karanlık basamaklar ile ardında görünen çıplak duvarlardır. Birazdan o basamaklardan bellerinde kuşak, ayaklarında çarık, sırtları yük dolu hamallar inecek; onların arasından birkaç çocuk fırlayıp ahırdaki atları getirmeye gidecek sanılır. Sonra taş zeminde yürüyen atların ayak sesleri giderek yaklaşacak, sırtlarındaki yükleri indirdikçe hamalların belleri doğrulacak ve müşteriler, yollarının açık, ticaretlerinin bereketli olması için dualarla uğurlanacak. Lâkin basamaklardan inen yalnızca tekerlekli bir el arabasıdır; üstü boş olduğu için gürültü patırtı yaparak inen metal bir el arabası…
...
Metnin tamamı için: Kırk Bir Kere İstanbul, Şule Yayınları, 2013, sf. 117-124.
Evvela sadece asker için ortaya çıkmışsa da öyle cazibeli hâle gelmiştir ki asker, memur, esnaf; hatta erkek, kadın demeden neredeyse herkesin başında fes görülür olmuştur. Lâkin esnafın halktan, memurun askerden ayırt edilebilmesi için feslerin kullanılış şekillerine kaideler getirilmiştir. Kimileri fesin etrafına çember saracaktır, kimileri ağabani, kimi leri tülbent…
Kitaplar kadar onları yazan, yazdırtan yahut buraya emanet edenlerin de müşterek korkusudur bunlar. Bu yüzden olacak, kitapların ilk sayfalarına “Ya Kebîkec!” yazardı eskiler. Kebîkec, kitap kurtlarının kendisinden korktukları bir melekti rivayete göre veya kitap kurtlarının şeyhi. İlk sayfada bu nidayı gören gören kurtlar, korkularından ve saygılarından yaklaşamazlardı kitaba.
Su insanın ayağına geldiği gün, çeşmelerin bir daha hiç konuşmayacağını anladı sakalar. Beyaz sorguçlarını, siyah çizmelerini çıkarıp kaldırdılar tavan arasına. Özene bezene süsledikleri atlarının sırtından kırbalarını indirdiler.
Yıl 1754. Aylardan Aralık. Külliyesine altı yıl bağışlayan, Saliha Sultan’dan doğma I.Mahmut, Şehsuvar Sultan’dan doğma kardeşi III.Osman’ın fermanıyla kendi külliyesine değil, Yeni Camii Türbesi’ne defnedildi. Haksızlığı göre göre padişah buyruğu karşısında lâl oldu diller. III.Osman’ın, abisini kendi külliyesine defnettirmemedeki gerçek maksadı, abisinin ölümünden bir yıl sonra anlaşıldı.