ANA SAYFA » KIRK BİR KERE İSTANBUL » Kırk Bir Kere İstanbul'dan Seçmeler » Çemberlitaş Hamamı
KURNA HAKKU
...
On dokuzuncu asrın Islahat-ı Turûk Heyeti, yol genişletme kararını uygulamak bahanesiyle iki yüz seksen yıllık bir eseri kurban etmekte beis görmez. Kubbesiyle birlikte gövdesinin bir kısmını kesip atıverir. Koca Sinan’ın el emeği göz nuru olduğu tahmin edilen Çemberlitaş Hamamı, bir hilkat garibesi gibi yolun kenarında kalakalır. Zemin seviyesinin zamanla yükseltilmesi, giriş kısmını iyice yere gömer. Hatta birbirlerini itip kakarak hamamın önüne doluşan dükkânlar, onu arkalarında bırakarak boy gösterme yarışına girerler. Oysa kim ne yaparsa yapsın, Köprülü Mehmet Paşa Camii’nin karşısında, mezkûr dükkânların arkasında, neredeyse dört yüz otuz yaşına girecek bir eser vardır. Kubbesinde taşıdığı sultan tâcı kıymetindeki aydınlatma feneri ve yine kubbesinin yanındaki tütekten çıkan duman, burada dipdiri bir hamam olduğunun ne de güzel ispatıdır!
II.Selim’in zevcesi Nurbanu Sultan’ın emanetidir Çemberlitaş Hamamı. Kapısının üzerindeki kitabede cihan durdukca eyler nâmını merhûmenin ihyâ ifadesi, Valide Sultan’a rücu eder. Bu sebeple çokları Valide Sultan Hamamı olarak bilir onu. Üsküdar’daki Atik Valide Camii ve Külliyesi’ne vakfedilmek maksadıyla inşa edilmiş olması ona bir isim daha verir: Valide-i Atik Hamamı. Havası hoş, binası dilkeş, önü nazif olan bu hamamın tarihini atmak da Sâî Mustafa Çelebi’ye düşer: Görüb itmamını Sâ’i-i dâî didi tarihin/Yapıldı valide sultan hammamı şerif oldu.
...
Metnin tamamı için: Kırk Bir Kere İstanbul, Şule Yayınları, 2013, sf. 99-106.
Yıl 1754. Aylardan Aralık. Külliyesine altı yıl bağışlayan, Saliha Sultan’dan doğma I.Mahmut, Şehsuvar Sultan’dan doğma kardeşi III.Osman’ın fermanıyla kendi külliyesine değil, Yeni Camii Türbesi’ne defnedildi. Haksızlığı göre göre padişah buyruğu karşısında lâl oldu diller. III.Osman’ın, abisini kendi külliyesine defnettirmemedeki gerçek maksadı, abisinin ölümünden bir yıl sonra anlaşıldı.
Güneşi bile unutmuş toprak, gül vermeyi öğrenir onun elinde. Saçlarının telleri birbirine karışmış ağaçlar, kendilerine çeki düzen vermeyi… Gözleri de hayran bırakır tekke böylece, gönülleri olduğu kadar. Kapısından misafir eksik olmaz. Yemeğini yemeden, şerbetini içmeden kalkıp giden olmadığı gibi. Bu kapıya gelip de sadakasını almayan bir fakir yoktur. Bu kapıya gelip de duasını almayan bir tek fakir: Vezirler, paşalar, divan erbabı, esnaf, halk…
Loti, çok eski ağaçlardan mürekkep bir ormandan mermer beyazlığı ile çıkan mukaddes cami ve sonra muzlim renkler taşıyan ve içine mermer parçaları serpilmiş cesim mezarlıkları ile bir ölüm şehri olan hazin tepeler, diye tarif eder Eyüp sırtlarını.
Kütüphaneye tayin edilecek ilk hafız-ı kütüb, bugünün ifadesiyle diğerlerinin müdürü olacaktır. Günlüğü seksen akçeye gelecek, kütüphanenin meşrutasında ikamet edecek, vazife mahallini tenha koymayacak ve haftanın beş günü, her sabah öğrenci okutacaktır. Hulâsa bir ehl-i ilim ve sahib-i fazl kimesne hafız-ı kütüb-ü evvel olabilecektir.