ANA SAYFA » KIRK BİR KERE İSTANBUL » Kırk Bir Kere İstanbul'dan Seçmeler » Galata Kulesi
YA HAFIZ
...
Vaktiyle yangın gözetleyip şehri bu afetten haberdar eden kulenin eteğine bir kıvılcım sıçradı on sekizinci asırda. Fark edilene kadar, kızıl renkli bir alev sardı kuleyi. O günkü âfeti beyitlere taşıyan Vahidî, dil-i âşık gibi yandığını söyler kulenin. Yüzü gözü tanınmayacak hâle gelen kuleye III.Selim sahip çıktı ve onu yeniden eski hâline kavuşturdu. En üst katına bir mehter ocağı yerleştirdi. Mehter takımının her gün kulenin tepesinden vurduğu kös, vaktin gece yarısı olduğu anlamına geliyordu.
Galata Kulesi beş yüz yaşlarına geldiğinde serseri bir fırtınanın gazabına uğradı. İki büklüm olup kendini korumaya çalışırken başındaki külahını düşürdü. Üzerinden çok zaman geçmedi ki Galata semtinin neredeyse tamamını yiyip yutan bir yangın, bir darbe daha vurdu kuleye. II.Mahmut yere düşen külahı alıp tekrar başına geçirdi kulenin. Cumbalı dört köşkünü ve cihannümasını kaybetse de eski haline kısmen kavuşturdu onu ve sekiz beyitlik bir kitabe yazdırdı kapısına: Bu kule es kazâ yanmışdı yapdı eskiden âlâ/Görüb bağrı yanıklar bildi neymiş şive-i ihsan. Hatta onu korusun diye Hakk Teâlâ, Ya Hafız ismini nakşettirdi kitabenin sağına. Soluna da Ya Râfi’. Zira yükselten de O’ydu, yükselmesine izin veren de… O günden beri bu iki ismin zikrini hiç düşürmedi dilinden kule.
...
Metnin tamamı için: Kırk Bir Kere İstanbul, Şule Yayınları, 2013, sf. 33-38.
Açılan her çömlekten, küfeden farklı bir kokunun yayıldığı; her kokunun başka bir derde deva olmak için sahibini aramaya koyulduğu yerdi burası. Bir avuç amber kabuğu almaya gelirdi cenazesi olan. Tütsü olarak yakardı amber kabuğunu ki Rahmet-i Rahman’a güzel kokularla uğurlansın yolcu. Kimi aktarın başına varır; taş döken, kum söken bir ilâç sorardı.
Bir gelenek daha vardı ki bu da Bedesten’in yüzünün her sabah duayla yıkanmasıydı. Kuyumcular Kapısı’nın arkasından “Buyurun duaya!” diye gürleyen ses, kapı kapı bütün dükkânları dolaşır, bir çırpıda muhafızlar dolabının önüne toplardı esnafı. Sultanın ve askerin selâmetine dua, gelmiş geçmiş esnafın ruhlarına rahmet niyaz edilirdi.
Kitaplar kadar onları yazan, yazdırtan yahut buraya emanet edenlerin de müşterek korkusudur bunlar. Bu yüzden olacak, kitapların ilk sayfalarına “Ya Kebîkec!” yazardı eskiler. Kebîkec, kitap kurtlarının kendisinden korktukları bir melekti rivayete göre veya kitap kurtlarının şeyhi. İlk sayfada bu nidayı gören gören kurtlar, korkularından ve saygılarından yaklaşamazlardı kitaba.
On dokuzuncu asrın Islahat-ı Turûk Heyeti, yol genişletme kararını uygulamak bahanesiyle iki yüz seksen yıllık bir eseri kurban etmekte beis görmez. Kubbesiyle birlikte gövdesinin bir kısmını kesip atıverir. Koca Sinan’ın el emeği göz nuru olduğu tahmin edilen Çemberlitaş Hamamı, bir hilkat garibesi gibi yolun kenarında kalakalır.