ANA SAYFA » KIRK BİR KERE İSTANBUL » Kırk Bir Kere İstanbul'dan Seçmeler » Galata Mevlevîhanesi
BİR DÎVANI YÜZÜNDEN OKUMAK
...
Yirmi sekiz postnişin gören Galata Mevlevîhane’nin kalbi semahanesidir. En az beş defa yeniden inşa edilmiş, başından birçok tamir geçmiştir. Kapısında en son Abdülmecid tarafından yaptırıldığını anlatan bir kitabesi vardır:
Lafzen ve mânâ iki mısrada evc tarihe/Üçler âsâ kutb-u devran eder Ziver senâ
Bin iki yüz yetmiş altı salî içinde bihîn/Kıldı bu dergâh-ı Şeyh-i Abdülmecid alâ bina
Sekiz köşesi olan semahanenin etrafını iki kat şeklinde mahfiller çevirir. Salonun sonunda kadınlar mahfili, sağda selamlık girişi, üstte hünkâr mahfili, altında dedegân odaları vardır. Bugün müze olarak kullanılan Galata Mevlevîhanesi’nin semahanesi, ilk kez inşa edilen bina olmasa da aynı mekânda ne demlere şahit olunmuştur! Bu semahane, her salı ve cuma günleri ne kıymetli misafirler ağırlamış, özellikle kandil ve bayram gecelerinde ne gönüller ihya etmiştir! Meydancı Dede’nin “Buyurun ya hû!” sesiyle kaç kez birer inci gibi dökülmüştür buraya dervişler. Cemaatle namazlar kılınmış, Kur’an-ı Kerim’den sureler tilavet olunmuş, Mesnevi’den beyitler şerh edilmiştir. Neyzenbaşının taksimiyle ne sırlar açılmış, ellerini omuzlarından çözerek semaya başlayan dervişler, kaç kez dünyayı eteklerinde savurmuştur.
Metnin tamamı için: Kırk Bir Kere İstanbul, Şule Yayınları, 2013, sf. 167-176..
İsminden de anlaşılacağı gibi Valide Han’ın sadece büyüklüğüne bakarak bile yaşı tahmin edilebilir. Zira on yedinci asra gelinceye kadar hanlar ya tek avluludur ya da çift avlulu; ya tek katlıdır ya da çift katlı. Büyük Valide Han, kendi asrında üçüncü avlusu yapılan ilk handır ki on yedinci asır, han inşasının zirveye ulaştığı, on sekizinci asır da kemale erdiği dönemdir.
Loti, çok eski ağaçlardan mürekkep bir ormandan mermer beyazlığı ile çıkan mukaddes cami ve sonra muzlim renkler taşıyan ve içine mermer parçaları serpilmiş cesim mezarlıkları ile bir ölüm şehri olan hazin tepeler, diye tarif eder Eyüp sırtlarını.
Bunca güzellik mabetten çok müzeye çevirmiştir Rüstem Paşa Camii’ni. Seyyahları hiç eksik olmaz. Her gün yüzlerce göz süzülür kubbeden payelere. Flaşlar duvarların, çiniler seyyahların gözlerini kamaştırır. Uzak diyarlardan sırf çinileri görmek için gelen gözleri… Ömründe hiç mavi görmemiş bir delikanlı girer cümle kapısından. Elinden tutan beyaz âsâsı mihraba kadar götürür onu. Seyyahlar bir bir terk ederken camiyi, o secdeye kapanmış vazodaki menekşelerin kokusunu çekmektedir içine.
Evvela sadece asker için ortaya çıkmışsa da öyle cazibeli hâle gelmiştir ki asker, memur, esnaf; hatta erkek, kadın demeden neredeyse herkesin başında fes görülür olmuştur. Lâkin esnafın halktan, memurun askerden ayırt edilebilmesi için feslerin kullanılış şekillerine kaideler getirilmiştir. Kimileri fesin etrafına çember saracaktır, kimileri ağabani, kimi leri tülbent…