ANA SAYFA » KİTAPLIĞIM » EDEBİYAT AİLEM » Şafak Çelik
HATIRLANMASI İÇİN KÜÇÜK BİR NOT
Uzaklaşan çocukluğum ve tabii Özlem için…
suyla kaplı ateş katı
üzerinde seğiren ayaklarımız
telaşlı çocuklarız su üzerinde
unutacak olan çocuklar
bir an önceki telaşını
geçip bahçelere ne boş ne anlamsız
telaşı. yitirdikçe çocukluğu
büyüyen yük
içbükey
ıslak yorgan altında bir uykusuz at (eşiniyor)
dansçı bir babanın oğlu (gerer kaslarını)
konuşur kendine (su sesini yutuyor)
- ben geçerken düzeltirim
eğik ışıklarını sokak lambalarının
dönüşü olmaz belki
düşen huzmenin
- ben hazırlarım sesini
akdeniz’in alışkın balıklarının ve
sahile kapaklanan dalgaların
yorgun düşen sesini
- ben hatırlarım;
“kaç güneş batmış yüzünde
saçların yıldızsız bir orman
gölgesiz savruluyor
kara gecede kara bir taş
kara suya gömülüyor
mümkün değil renklenmek yeniden
esirliğimin balı
senin ellerinle bile”
önümden geçen kaviste
gözlerimden kelimeler devrilebilir
dışa meyilli
dışbükey
eğnendiği gece omzundan kayıyor
ne ki sabah yine uzak
uzak renkleri soluk çocukluğun
yokluk ve neşe
uzak. telaşında koşturmanın
su üzerinde. yokluk
altında ateş
uzak çocuktan.
ekmek
ne mübarek
Şafak Çelik, Uzatılmış Bir Yas, Şule Yayınları, 2019
Pardösü. Elimi ensesinden soktuğumda sırtı ıslak ve soğuktu. Ateşlenip fenalaşıyor, ardından vücudu buz kesiyordu. Damaklığı çıkarınca buruşan dudaklarını gücü yettiği kadar açtı. Soluklandıkça kesik kesik bir ses geliyordu. "Bir nefes, hığğk, bir nefes, hığğk." Ellerini hırıltılı göğsünün üzerinde gezdirirken sırtını ovuyordum ben de. Hemşire hastanızın elbiselerini çıkartıp sedyeye yatırın, dedi ve gitti. Üzerine örttüğümüz pardösüyü aldım önce. Anneannem en bunaltıcı havalarda bile pardösüsünü almadan dışarı çıkmazdı.
Pervanenin gölgesi düştü antik şehre, Zeus’un tüyleri ürperdi. Kuş bakışı seyrettim Bergama’yı. Tiyatro sessiz, basamaklar boş, rüzgâr kendi yazdığı oyunu sergiliyor. Genç kızın saçları yüzünü okşuyor tutkulu bir sevgili gibi, fotoğrafçının hasır şapkası uçuyor yamacın altındaki baraja doğru. Çocukların şekerini yalıyor rüzgar.
Bir: Allah. Dedem “Birdir Allah,” derdi kalkarken hep. Koltuktan, sofradan, misafirlikten, fark etmez. Onun hayalî bastonuydu bu söz. Eşyalar uykudan uyanır gibi olurdu bu kelimeleri söyleyince. Perdeler ve örtüler havalanır, kapı kendiliğinden açılırdı. Kadınlar konuşurken duyuyordum, yaşlıların böyle özel güçleri olabiliyormuş. Hızlı hızlı giderdi dedem her yere.
Bazen ne kadar çabalarsan çabala kötü olursun. Bu yüzden kendinden nefret edersin ve nefret ettikçe daha kötü biri olursun. Bazen biri bile olamazsın. Ortalıkta salınıp duran bir ruhsundur sadece. Kimliksiz, kişiliksiz bir şey. Kimse seni anlamaz. Ergen miyim, dersin kendi kendine. Ergensindir. Değilsindir. Hep çocuk görürsün kendini, hep yaşlı. Ağlamaktan yüzü kızarmış küçük bir çocuğun seni gördüğü andaki o bir anlık duraksamasıyla mutlu olur, rastgele bir sokaktaki tanımadığın bir adamın, yüzüne yönelmiş şüphelenen bakışlarından mutsuz olursun.