ANA SAYFA » EDEBİYAT AİLEM » Şafak Çelik
HATIRLANMASI İÇİN KÜÇÜK BİR NOT
Uzaklaşan çocukluğum ve tabii Özlem için…
suyla kaplı ateş katı
üzerinde seğiren ayaklarımız
telaşlı çocuklarız su üzerinde
unutacak olan çocuklar
bir an önceki telaşını
geçip bahçelere ne boş ne anlamsız
telaşı. yitirdikçe çocukluğu
büyüyen yük
içbükey
ıslak yorgan altında bir uykusuz at (eşiniyor)
dansçı bir babanın oğlu (gerer kaslarını)
konuşur kendine (su sesini yutuyor)
- ben geçerken düzeltirim
eğik ışıklarını sokak lambalarının
dönüşü olmaz belki
düşen huzmenin
- ben hazırlarım sesini
akdeniz’in alışkın balıklarının ve
sahile kapaklanan dalgaların
yorgun düşen sesini
- ben hatırlarım;
“kaç güneş batmış yüzünde
saçların yıldızsız bir orman
gölgesiz savruluyor
kara gecede kara bir taş
kara suya gömülüyor
mümkün değil renklenmek yeniden
esirliğimin balı
senin ellerinle bile”
önümden geçen kaviste
gözlerimden kelimeler devrilebilir
dışa meyilli
dışbükey
eğnendiği gece omzundan kayıyor
ne ki sabah yine uzak
uzak renkleri soluk çocukluğun
yokluk ve neşe
uzak. telaşında koşturmanın
su üzerinde. yokluk
altında ateş
uzak çocuktan.
ekmek
ne mübarek
Şafak Çelik, Uzatılmış Bir Yas, Şule Yayınları, 2019
Safinaz Hanım can kuşunu uçurup dar ve karanlık evine yerleşeli tam elli iki gün olmuştu. Merhumenin bedenini ortadan kaldırmaya yeminli kurtçukların hücumuyla geçen elli iki gün. Kim demiş, insan kabirde yalnızdır, diye! Ölen sebebiyle toprak altında başka türlü bir hayat kımıl kımıl devam ediyordu. Mevtanın etleri kemiklerinden ayrılmaya başlamış, burnunun düşmesine az kalmıştı. Bu süre zarfında kızları ziyaret etmiş, ana-babalarının mezarına çiçek buketleri bırakıp gitmişlerdi.
Bazen ne kadar çabalarsan çabala kötü olursun. Bu yüzden kendinden nefret edersin ve nefret ettikçe daha kötü biri olursun. Bazen biri bile olamazsın. Ortalıkta salınıp duran bir ruhsundur sadece. Kimliksiz, kişiliksiz bir şey. Kimse seni anlamaz. Ergen miyim, dersin kendi kendine. Ergensindir. Değilsindir. Hep çocuk görürsün kendini, hep yaşlı. Ağlamaktan yüzü kızarmış küçük bir çocuğun seni gördüğü andaki o bir anlık duraksamasıyla mutlu olur, rastgele bir sokaktaki tanımadığın bir adamın, yüzüne yönelmiş şüphelenen bakışlarından mutsuz olursun.
Susturun arkamdan yaktığınız ağıtları. Gücünü tüketmiş göz pınarlarınıza merhamet edin artık. Sızlanmak çocuklara yakışır; sizlere yakışan yalnızca metanet. Kalemim parmaklarımın arasında kalmışsa alın. Kollarım iki yanıma düşmüşse takın kanatlarımı.
Sahaf dükkânına her gün pek çok insan gelirdi. Ama o gün, kapısının önündeki dut ağacından içeriye giren küçücük bir tırtıldı. Sabah rüzgârıyla yalpalayan ağacın tüylü yapraklarından birinin kenarını ısırmak üzereyken yere düşmüş, yumuşacık gövdesi toza, toprağa bulanmıştı. Ters düştüğü yerde başıyla ayaklarını birleştirip tortop olmuş, bir süre hareketsiz kalmış, sonra tutunamadığı ağaca yüz vermek istemezmiş gibi yan dönüp açıla kapana pürtüklü kaldırımda ilerlemişti.